Türk-İş yönetimi bugün Çalışma Bakanlığı önünde Türk-İş’e bağlı sendikaların katılımıyla bir basın açıklaması yaparak “bir an önce yetkilerin verilmesini” istedi.
Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu Türk-İş yönetimi ile birlikte 14 Eylül Cuma günü Çalışma Bakanlığı önünde bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında bir an önce yetkilerin verilmesi gerektiğini kaydeden Kumlu; Sabrımız, sağduyumuz daha fazla istismar edilmemeli, bu sorun ivedilikle çözülmelidir. Bu durum Türkiye’nin ayıbıdır. Türkiye bu ayıptan kurtarılmalıdır. Mesele ciddidir. Bu ciddiyet fark edilmeli ve gereği yapılmalıdır” dedi.
Sendikamız üyelerinin de yoğun bir şekilde katıldığı eylemde üyelerimiz ellerindeki “350 bin emekçi toplu sözleşme için yetki bekliyor” yazılı Türk Metal Dergisini ellerinde tuttular.
Genel Başkanımız Pevrul Kavlak’ın da üyelerimizle bir araya geldiği eylemde yetkilerin verilmesi için sloganlar atıldı, bez afişlere yazılı sloganlarla da hükümete mesaj verildi.
Türk-İş yönetimi ile birlikte miting arabasında konuşan Türk-İş Başkanı Kumlu şunları ifade etti:
"TÜRK-İŞ’ in kuruluşunun 60’ıncı yıldönümünün içindeyiz. 60 yılda, 30’a yakın toplu iş sözleşmesi dönemi geçirdik. Kimisini uzlaşmayla, kimisini yaptığımız yaygın eylemlerle ya da grevlerle sonuçlandırdık. Ama bu 60 yıl boyunca toplu iş sözleşmesi sürecinde darbe dönemleri hariç hiçbir tıkanma yaşamadık.
Peki bugün ne yaşıyoruz?
Maalesef bugün sözleşme sürecimiz tıkanmış durumda.
Bunun nedeni, Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’nın meclisten çıkmaması olarak gösteriliyor.
Değerli Basın Mensupları, Değerli Arkadaşlarım,
İşkolu istatistikleri en son 2009 yılı Temmuz ayında yayımlandı. İstatistiklerin Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre belirlenmesine ilişkin yasa da aynı tarihlerde yürürlüğe girdi. Amaçlanan tasarının hemen yasalaştırılması ve iş kolu barajlarının düşürülmesiyle birlikte istatistiklerin Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre yayımlanmasıydı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Toplu İş İlişkileri Yasası bir türlü çıkarılamadı. Bu nedenle 2009 istatistiklerinin uygulaması üç kez uzatıldı. En son uzatma Sayın Çelik’in yeniden Bakan olmasından sonra, Temmuz 2011 tarihinde gerçekleşti.
Ancak o tarihten bu yana da yasa çıkarılamadı.
Peki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ne yaptı?
Toplu iş sözleşmelerimiz için sendikalarımıza yetki vermemeye başladı. 2009 istatistikleri 2012 Ocak ve Temmuz aylarında da uzatılsa bu sorun yaşanmayacaktı.
Ama Sayın Bakan tasarı yasalaşır umuduyla bunu yapmadı.
Biz bugün, işçi ve işveren arasında sağlanan asgari uzlaşmaya rağmen Hükümetin tasarıyı meclisten çıkaramamasının bedelini ödüyoruz.
Nasıl ödüyoruz?
Toplu İş Sözleşmesi yapma yetkisini alamıyoruz.
Nasıl ödüyoruz?
Pazarlık masasına oturamadığımız için ücretlerimize zam alamıyoruz.
Bazı işverenler yetkiniz yok diyerek iş yeri temsilciliklerimizi kapatıyor. İşçilerimiz sendikasız kalıyor, örgütsüz kalıyor…
Tabii bu yasa niye çıkarılamadı, engellemeleri kim, nasıl yaptı, o ayrı bir konu. Ama sonuç olarak bugün itibariyle sendikalarımız 301 bin 764 işçiyi ilgilendiren toplam 815 işyeri ve işletme için toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini alamamış durumda.
Değerli Basın Mensupları,
Sekiz aydır yetki bekleyen işyerlerimiz var. Eğer bu mağduriyet sürdürülürse bu sayı kamu kesimi sözleşmeleriyle birlikte giderek artacak. Sadece TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalar için konuşuyorum, sayı 600 binleri geçecek.
Biz, TÜRK-İŞ olarak aylardır sorunun çözümü için sosyal diyalog zemininde uğraş verdik.
Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Üçlü Danışma Kurulu’nu en son 24 Temmuz 2012 tarihinde toplantıya çağırdı. Bu toplantıda sorunun çözümü için alternatifler üzerinde duruldu. 2009 yılı istatistiklerinin uygulanma süresinin yeniden uzatılması da gündeme geldi, biz buna onay verdik.
Ama işçi ve işveren kuruluşları olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ziyaret edilmesi gündeme geldi.
“Sorunun çözümü Başbakan’da” denildi. Biz de TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, TİSK ve TOBB başkanları olarak Başbakan’dan randevu istedik.
Ancak şu ana kadar talebimize karşılık verilmedi.
Tabii hepimizin malumu ülkemizin gündemi çok yoğun. Aylardır ve özellikle Ağustos ayı boyunca hemen her gün hain terör saldırılarının yarattığı kâbusları yaşadık, yaşıyoruz. Çok sayıda şehit verdik. Afyon’daki patlama da hepimizin canını yaktı. Ayrıca Suriye’deki iç savaşın ülkemize olan negatif etkileri de söz konusu.
İşte bu nedenlerle, biz bu güne kadar ülkemizin içinde bulunduğu durumu gözeterek sabırlı ve sağduyulu davrandık. Sorunumuzu ilettik, bugün çözülür, yarın çözülür diye bekledik. Ama çözülmedi ve büyüyerek kangren haline geldi.
Tamam, ülkemizin gündemi çok yoğun. Ama tüm bu yoğunluk, aileleriyle birlikte binlerce kişiyi ilgilendiren sözleşme sürecinin tıkanmasının mazereti olamaz, olmamalı. İçinden geçilen ateş çemberi, bu ülkenin işçilerinin mağdur edilmesini beraberinde getirmemeli…
İşçilerimiz, ülkemiz için üzerlerine düşen her görevi severek, isteyerek yapmaktadır. İşçilerimizin evlatları, vatan savunmasında, sınır karakollarında şehit olmaktadır. Ama işçimiz, toplu iş sözleşmesi yapma hakkından mahrum bırakılmaktadır.
Değerli Basın Mensupları, Değerli Arkadaşlarım,
Toplu İş Sözleşmesi yapmak, işçi sendikalarının demokratik ve yasal hakkı değil midir?
Elbette yasal hakkıdır.
İşçi sendikalarının devre dışı bırakıldığı bir ülkede demokrasiden bahsedebilir mi?
Elbette bahsedilemez.
Hükümet bu sorunu çözümsüz bırakarak yasalara aykırı davranmaktadır. Bu yasa dışı durum, işçi sendikalarının varlık nedenini ortadan kaldırmaktadır. Ama demokrasimiz de yara almaktadır.
Çünkü bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. Çünkü dünyanın her yerinde işçi sendikaları demokrasinin temel taşlarından biridir. Bu taş yerinden oynatıldığında bedelini sadece sendikalar, işçiler değil, ülkemiz öder.
Değerli Basın Mensupları, Değerli Arkadaşlarım,
Biz sorunun çözümünün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bulunmasını isterdik.
Ancak bu gerçekleşmedi ve çözüm yolu olarak Başbakan ile görüşme yapmamız gösterildi. Başbakan’dan randevu talebimizin üzerinden ise neredeyse 1 ay geçti.
Bilinmelidir ki, bu durumdan sadece buradaki işçilerimiz değil, temsil ettiğimiz TÜRK-İŞ topluluğu da çok rahatsızdır. Bizler bu güne kadar ülkemizin yaşadığı sorunların ağırlığını gözeterek, hepimizin yüreğini yakan acı ve gözyaşı selinin hassasiyeti içinde sorunun çözümünü sabırla bekledik.
Ama artık sabrımızda da son noktaya geldik. Sabrımız, sağduyumuz daha fazla istismar edilmemeli, bu sorun ivedilikle çözülmelidir.
Bu durum Türkiye’nin ayıbıdır. Türkiye bu ayıptan kurtarılmalıdır.
Mesele ciddidir.
Bu ciddiyet fark edilmeli ve gereği yapılmalıdır".