Memur-Sen Konfederasyonu’nun Uluslararası Çalışma Örgütü ILO’nun Haziran ayı içinde Cenevre'de yapacağı 106'ncı Uluslararası Çalışma Konferansı'nda ülkemizi işçi delegesi olarak temsil etme hakkını elde ettiğini iddia etti. Memur-Sen’in söz konusu iddiası üzerine TÜRK-İŞ Genel Sekreteri ve sendikamız Genel Başkanı Pevrul Kavlak, söz konusu iddianın asılsız olduğunu belirten yazılı bir açıklama yaptı.
TÜRK-İŞ Genel Sekreteri ve sendikamız Genel Başkanı Pevrul Kavlak’ın yazılı açıklaması:
“Uluslararası Çalışma Konferansında; Türkiye’deki çalışan kesimi temsil eden Türkiye İşçi Delegesi TÜRK-İŞ Konfederasyonu temsilcilerinden seçilmektedir.
T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayınlanan 2017 yılı Ocak ayı üye istatistiklerine göre, TÜRK-İŞ’ten fazla üyeye sahip olma gerekçesiyle; Memur-Sen yetkilileri, bir açıklama yapmış ve 2017 Haziran ayında gerçekleştirilecek Konferans’ta, İşçi Delegesi olma hakkını da elde ettiklerini iddia etmişlerdir.
Sadece bu iddiadan bile; bu yönde açıklama yapan veya yazı yazan kişilerin, Uluslararası Çalışma Örgütü ilkelerini, kurallarını ve çalışma sistemini bilmedikleri anlaşılmaktadır. ILO üyesi ülkelerde buna benzer tartışmalar sıklıkla yaşanabilmektedir. Böyle bir durumda ne yapılması gerektiği; Uluslararası Çalışma Konferansına katılacak Hükümet dışı delege ve teknik danışmanların nasıl belirleneceği, ILO Anayasasının 3. Maddesi’nin 5. Fıkrasında bellidir. Ayrıca, başka düzenleme ve kararların yanı sıra daha önce itirazlara verilen pek çok cevapta bu konuya açıklık getirilmiştir.
ILO Anayasasının 3. Maddesine, üye ülkeler en fazla temsil ağırlığı bulunan işçi kuruluşlarıyla mutabık kalarak, delege ve teknik danışmanları belirleme görevini üstlenirler. En fazla temsile haiz işçi kuruluşları ile mutabakat aranması, mutabakat ararken ciddi ve iyi niyetli müzakerelerin sürdürülmesi zorunludur. Birden fazla işçi kuruluşunun bulunduğu ülkelerde ortaya çıkabilecek çeşitli durumlara açıklık getirmek amacıyla Uluslararası Daimi Adalet Divanı’nın aldığı 1 No’lu karar, bu zorunluluğun basit bir ahlaki görev olmadığını, Antlaşmanın bir sonucu ve tarafları bağlayıcı bir zorunluluk olduğunu ifade etmektedir.
Dolayısıyla, delegenin seçimi mutlaka en fazla temsil ağırlığı bulunan kuruluşlarla mutabakat halinde yapılmalıdır. Bu noktada, ILO Anayasasının 3. Maddesinde en fazla temsil ağırlığı bulunan işçi kuruluşları şu şekilde tanımlanmaktadır: En fazla temsil ağırlığı olan kuruluşlar işçileri en iyi şekilde temsil eden kuruluşlardır. Aynı maddeye göre; bunların seçiminde, Memur-Sen’in talebini dayandırdığı sayı unsuru diğer tüm etkenlerde eşitlik varsa dikkate alınan bir unsurdur. İlgili maddeye göre; burada Hükümetlerin tek amacı vardır, o amaç da en fazla temsil ağırlığı olan kuruluşlar, işçi ve işveren delegeleri belirlenirken, işçi ve işverenlerin gerçek fikirleriyle uyumlu olan delegelerin belirlenmesi ve garanti altına alınmasıdır. Aksi şekilde, Hükümetlerin sözcüsü konumunda olan ya da Hükümetlere en yakın fikre sahip kuruluş ve delegenin belirlenmesi değildir. Böyle bir durum doğal olarak üçlü yapıya sahip en etkili uluslararası kuruluş olan ILO’nun varoluşuna da aykırıdır. Anayasa’nın 3. Maddesi işçi delegesinin belirlenmesi sürecinde bunların hepsinin dikkate alınmasına ve hükümetlerin bu şekilde hareket ederek, işçi kitlelerine ait görüşlerin Konferansa mutlaka yansıyacak şekilde delegelerin belirlenmesine hükmetmektedir.
Konferans Yetki Onay Komisyonu’nun bu konudaki hatırlatması çok net ve serttir. Komite yukarıdaki hususlar dikkate alınmadan Hükümetin delege belirlemesi durumu hakkında şöyle hükmetmektedir: “keyfi bir delege seçimi ve durumun düzeltilmemesi, Uluslararası Çalışma Konferansını ve Teşkilatını bütünüyle etkileyecek, tehlikeli bir yola sürükleyecek ihlal oluşturmaktadır.”
Aynı konuda başvurulacak pek çok düzenleme ve karara bir başka örnek, 56. Konferans oturumunda kabul edilen karardır. Çalışma Teşkilatı Faaliyetlerinde Üçlü Yapının Güçlendirilmesine İlişkin Karara göre; Hükümetler, Konferansa gönderecekleri delege ve heyetleri belirlerken üçlü yapıyı oluşturan tarafların birbirinden tamamen bağımsız şekilde hareket edeceklerinden ve üçlü yapının oluştuğundan emin olmalıdır.
Sonuç olarak, sadece sayı üzerinden konuya yaklaşan ideolojik yazılar, Hükümeti ILO’da sıkıntıya sokmayı hedeflemektedir. Konferans’ta ve özellikle Aplikasyon Komitesinde Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun dışında hareket etmenin mümkün olmadığını dikkate alacak olursak; Memur-Sen’in ortaya attığı iddia ve talep anlaşılır değildir. Memur-Sen defalarca ITUC üyeliğine başvurmuş ve bilinen gerekçelerle reddedilmiştir.
Memur-Sen’in bu iddia ve talebi Uluslararası İşçi Hareketi tarafından tepkiyle karşılanacak, meşruiyeti sorgulanacaktır. Türkiye’deki diğer işçi örgütleri böyle bir talebi protesto edecek ve Hükümet listesinden ILO’ya katılımı reddedecektir. Türkiye’deki konfederasyonlar tarafından da temsil yetkisi verilmeyen Memur-Sen’in bu talebi işçi hareketi açısından kabul edilebilir değildir. Dolayısıyla, böyle çetrefilli bir konuda sayı unsurunu olduğundan fazla önemsemek, delegelik talebinde bulunmak, olaydan bir haber olmak ve hayal görmektir.”