“TÜRK-İŞ ÇATISI ALTINDA ORTAK BİR MÜCADELE BİLİNCİ OLUŞTURMALIYIZ.”
“TÜRK-İŞ ÇATISI ALTINDA ORTAK BİR MÜCADELE BİLİNCİ OLUŞTURMALIYIZ.”

TÜRK-İŞ’e bağlı sendika yöneticilerinin konuşmalarını tamamlamasının ardından TÜRK-İŞ 23. Olağan Genel Kurulu, TÜRK-İŞ yönetiminin konuşmaları ile devam etti. Bu bölümde TÜRK-İŞ Genel Sekreteri ve Genel Başkanımız Pevrul Kavlak, genel kurul delegelerine hitap etti. Konuşmasında işçi sınıfının, TÜRK-İŞ bünyesinde ortak bir mücadele bilinci ya da kültürü oluşturması gerektiğine dikkat çeken Genel Başkanımız Kavlak; “Ortak bir mücadele bilincimiz olmazsa, savaşmamız ve kazanmamız mümkün değildir. Bizi ancak bu mücadele bilinci ayakta tutar. Ortak mücadele kültürü bizim için hayatidir. Olmazsa olmazdır.” dedi.

 Genel Başkanımız Pevrul Kavlak’ın konuşmasının tam metni;

Ortak hedeflerimizden ilki, birlik ve beraberliğimizdir.

“İki gündür buradayız. Hepimiz konuştuk, sorunlarımızı dile getirdik. Başarılarımızı, başarısızlıklarımızı her şeyimizi anlattık. Eteklerimizdeki taşları döktük. Kimsenin sözüne de müdahale etmedik. Herkes istediği gibi konuştu. Yani dostlarım bu çatının altında söylenmedik hiçbir şey bırakmadık. Zaten biz, sorunlarımızı çok iyi biliyoruz. Bunları her fırsatta dile getiriyoruz. Ancak nedense bütün bunları nasıl aşacağımızı bir türlü söylemiyoruz ya da söyleyemiyoruz. Genel kurullarımızdan da diğer toplantılarımızdan da somut bir sonuç alamadan dağılıyoruz. O nedenle, ben burada sizlere bu sorunlarımızı tekrar etmeyeceğim. Bunları yeniden sayarak, söyleyerek zamanınızı almayacağım. Zaten siz bunları söylediniz. Ben bu kez farklı bir yol izleyerek kavramlardan yola çıkacağım. Oradan da bazı sonuçlara varmaya çalışacağım. Bakınız, ister bir siyasi parti olsun, isterse sendika ya da dernek olsun bütün örgütlü yapılarda olmazsa olmazlar vardır. Aynı hedeflere yönelen tüm bu yapılarda herkes tarafından kabul edilmiş genel kurallar ve ilkeler vardır. Bunlar olmazsa ne ortak bir hedefe yönelmek ne de istenen sonucu alabilmek mümkün değildir. Bunlardan ilki birlik ve beraberliktir. El ele, kol kola, gönül gönüle olmaktır. Kader birliğidir. Daha da ötesi, kardeşliktir, gönüldaşlıktır, yoldaşlıktır. Bizde eksik olanlardan biri, ne yazık ki budur.”

Artık sendikal mücadele tüm dünyada sosyal adalet, özgürlük, demokrasi,  barış ve eşitlik için mücadele etmeyi gerektiriyor.

“Her zaman dile getiriyoruz. Yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada işçi sınıfına yönelik ağır bir saldırı var. Küresel düzen emeğin haklarına saldırıyor. Kazanılmış haklarımızı elimizden almaya çalışıyor. Bu saldırılar yalnızca birimize değil, bize, hepimize… Küreselleşme olgusunun ortaya çıkışı ve etkisinin giderek artması artık bırakın TÜRK-İŞ’i, Türkiye’yi, sendikal mücadeleyi ülkelerle sınırlayan bir anlayışın dışına çıkardı. Artık sendikal mücadele tüm dünyada sosyal adalet, özgürlük, demokrasi,  barış ve eşitlik için mücadele etmeyi gerektiriyor. Çalışanların mücadeleyle elde ettikleri kazanımları korumak tüm dünyada sendikaların görevi ve önceliği haline geliyor."

Bizim asli görevimiz daha adil bir dünyayı hep birlikte inşa etmektir.

“Geçtiğimiz aylarda, Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayımladığı bir araştırmaya göre ülkemizde gelir eşitsizliği son on yılda giderek artmıştır. En zengin yüzde 20’nin gelirden aldığı pay en yoksul yüzde 20’nin 7,6 katına çıkmıştır. Bu oran 2006 yılında 6,7 olmuştu. Bu durum yalnızca ülkemiz için geçerli değil. Tüm dünyada gelir eşitsizliği en temel sorunların başında geliyor. 2018 yılı verilerine göre, Dünyadaki en zengin 42 kişinin mal varlığı, Dünya nüfusunun yüzde 50’sine yani 3,6 milyar insanın gelirine eşittir; en zengin 10 ülkenin geliri de en fakir 10 ülke gelirinin tam 77 katıdır.  Dünyadaki yoksulluğun, bütün çatışmaların, göç ve açlık gibi sosyal sorunların temel nedeni servetin bu kadar adaletsiz paylaşımıdır. İşte bizim asli görevimiz bu adaletsiz düzeni değiştirmek, daha adil bir dünyayı hep birlikte inşa etmektir. Bunun için birlikte çalışmaktır. Yani bir ve beraber olmaktır.”

Birlik ve beraberliğimizi tesis edip, el ele, kol kola olacağız.

“Pekiyi, biz buna karşılık ne yapıyoruz? Ne yazık ki birbirimizle uğraşıyoruz. Bütün bu sorunlarla elbirliğiyle savaşmamız gerekirken hatta kendi içimizde de değil uluslararası alanda bu sorunlara karşı ortak mücadele hattını kurmamız gerekirken, TÜRK-İŞ içindeki sendikalar birbirleriyle kavga ediyor. Ülkemizde örgütsüz milyonlar varken ne yazık ki, 30, 40 kişilik işyerleri için TÜRK-İŞ içinde bazı sendikalarımız birbirleriyle mücadele halindeler. Bu koşullarda biz ne yapabiliriz ki değerli dostlarım? Sorunlarımızla nasıl başa çıkabiliriz? Nasıl çözüm üretebiliriz? İnanın üretemeyiz. Sorunlarımıza çare bulamayız. O halde öncelikli olarak birlik ve beraberliğimizi tesis edeceğiz. Bunu koruyacağız. El ele, kol kola olacağız. Bakın dün burada Cemail abi hepimizi duygulandıran bir konuşma yaptı. Bu konuşmasıyla Genel Kurula damga vurdu. Bu genel kurul tarihe geçecekse işte bu konuşmayla ve arkasından gelen o kucaklaşmayla geçecek. Dostlarım ben 1984 yılında genç bir işçiyken TÜRK-İŞ Genel Kurulunu izledim. 1992 yılında da ilk kez delege olarak görev yaptım. O günden bugüne aynı heyecanı yaşıyorum. Ve bir şeyi ısrarla savunuyorum. Bizim Genel Kurulumuzda delege sayımız bunun iki katı, üç katı olmalıdır. Sendikacılık yaşamının başındaki genç arkadaşlarımız buraya gelmeli, bu havayı solumalıdır. Çünkü bizler hepimiz burada, geçiciyiz. Yerlerimizi onlara bırakacağız. Bunu şunun için söylüyorum. Bence Cemail abinin bu konuşması her TÜRK-İŞ’li tarafından izlemeli, özellikle genç arkadaşlarımız tarafından dinlemelidir. Bakınız biz Sayın Mustafa Türkel ile bu salonda birlikte seçime girdik. Birlikte kazandık. Aynı yönetimde görev yaptık. Kendisiyle kişisel hiçbir problemim yoktur, olamaz ama zaman içinde anlaşamadığımız şeyler olmuştur. Bunlar da normaldir. Dün burada ortaya konulan o tabloyla sorunlar aşılmış. Bu konu artık benim için kapanmıştır. O nedenle Cemail Başkan doğrusunu yapmıştır. Kendisine teşekkür ediyorum. Onu kırmayarak buraya gelen Mustafa Başkana da teşekkür ediyorum. Alçak gönüllülük gösteren Ergün Başkana da çok teşekkür ediyorum.”

Ortak bir mücadele bilincimiz olmazsa, savaşmamız ve kazanmamız mümkün değildir.

“Üzerinde durmamız gereken bir diğer kavram ortak mücadele kültürü ya da bilincidir. Bu konu bizim için hayati önemdedir. Biraz önce sözünü ettiğim koşullarla ortak bir mücadele bilincimiz olmazsa, savaşmamız ve kazanmamız mümkün değildir. Bizi ancak bu mücadele bilinci ayakta tutar. Bakınız bazı arkadaşlarımız zaman zaman yakınıyorlar. Hükümetin ya da iktidar partisinin Hak-İş Konfederasyonunu kolladığını, onların da bu sayede güçlendiğini söylüyorlar. Yani bu arkadaşlarımız bize şunu söylemek istiyor. Siz de bu ilişkilerinizi kullanın, siyasilerle işi bağlayın, biz de güçlenelim. Biz sarı sendika değiliz. Olmayacağız. Biz buraya, siyasilerin kucağında sendikacılık yapmak için gelmedik. Biz sendikayız ve sendikal mücadele bizim önceliğimizdir. Birilerinin lütfuyla değil, mücadelemizi sonuna kadar yapmalıyız. Direne, direne kazanmalıyız. Kazanamazsak da hiç olmazsa direndik ama kazanamadık deriz. Bizim için ölümden öteye köy yok. Ya onurumuzla mücadele ederiz. Direniriz ve kazanırız ya da kaybederiz ama onurumuzla kaybederiz. Bizim kimseden destek almaya ihtiyacımız yok. Yeter ki köstek olmasınlar.”

Köprüden önceki son çıkıştayız.

“O nedenle bu ortak mücadele kültürü bizim için hayatidir. Olmazsa olmazdır. Bakın kimse kusura bakmasın ama bir örnek vereceğim. 2014 yılında Soma’da 301 madenci kardeşimizi kaybettik. Hepsine bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Ardından TÜRK-İŞ olarak toplandık. Bu büyük facia karşısında tepkimizi ortaya koymak için bir karar aldık. Bir gün işi durduracağız dedik. Bunu dünya âleme ilan ettik. Ama kimse kusura bakmasın Türk Metal dışında gerçek anlamda işi durduran olmadı. Biz bütün işyerlerinde hem de ülkenin en büyük, en kurumsal işyerlerinde, bir dakikası bile milyonlara bedel olan fabrikalarda işi durdurduk. Ondan sonra da bir sürü sıkıntı çektik. Neden çektik biliyor musunuz? Çünkü yalnızca biz durdurduk da ondan. Bir milyon TÜRK-İŞ üyesi durdursaydı, kimse bize bir şey diyemezdi. Ama biz yalnız kaldık. Bunun bedelini de 2015’te ödedik. Çektiğimiz bu sıkıntılar, kaybettiğimiz o canlarımıza feda olsun. Haklarımız onlara helal olsun. Az bile yaptık. Keşke gücümüz yetseydi de onların canına kıyan o işverene de, onlar gibi bütün işverenlere de bunun bedelini ödetseydik. Ama yalnızdık ve gücümüz ancak buna yetti. Bir örnek daha vermek istiyorum. Bakın sendikamın bütün şube başkanları buradalar. Onlara her zaman talimatımdır. Bölgenizde TÜRK-İŞ’e bağlı her sendikanın eyleminde, grevinde, direnişinde, kavgasında yanlarında olacaksınız. Destek vereceksiniz, dayanışma içinde olacaksınız, diyorum. Onlar da bunu fazlasıyla yerine getiriyorlar. Her eylemde, grevde, direnişte emekçilerle birlikte oluyorlar. Biz ne zaman eyleme çıksak bir yerde grev yapsak kusura bakmayın yanımızda kimseyi bulamıyoruz. Bakın geçtiğimiz dönem imzaladığımız Yüzyılın Sözleşmesi sürecinde eylemler yaptık. Yağmurda, çamurda yürüyüşler yaptık. Kaç sendika bizimle beraberdi? Kaç sendikadan destek aldık? Ben söyleyeyim. Ne yazık ki, hiç… Arada atladığım varsa beni affetsinler ama neredeyse hiç kimseden destek görmedik. Grevimiz ertelendi. Yanımızda hiç kimseyi görmedik. Şimdi yine masadayız. MESS’in verdiği teklifi reddettik. Buzkıran gemisi gibi yine yollara düşeceğiz. Meydanlara ineceğiz. Yine direneceğiz. O zaman bakacağız işte, yanımızda kim var, kolumuza kim girdi. O zaman göreceğiz. O zaman biz de diyeceğiz ki iyi ki, bizim sınıf kardeşlerimiz var. İyi ki, TÜRK-İŞ var. İyi ki, bu ailenin bir parçasıyız, diyeceğiz. İşte o zaman, “TÜRK-İŞ nerede biz oradayız” sloganı anlam kazanacak ve biz bunu bağırarak söyleyeceğiz.” Birlikte mücadele kültüründen anlatmak istediğim budur. Soma’da 301 canımız için hep birlikte işi bırakmaktır. Hayatı durdurmaktır. Eylemlerde, grevlerde, direnişlerde kol kola olmaktır. Vurduğumuz yerden ses getirmektir. Bunu birlikte başarmaktır. Başaramıyorsak, şapkamızı alıp bırakıp gitmektir. Bunun başka yolu yoktur. İşte sözünü ettiğim bir ve beraber olmak budur. Birlikte mücadele budur. Çünkü değerli dostlarım, biz bir ve beraber olmadığımızda, birbirimizle kavga ettiğimizde kendi içimizde didişip durduğumuzda, ne oluyor biliyor musunuz? İşte TOBB gidiyor, arabuluculuk yasasını çıkartıyor. O da yetmiyor. İşçi alacaklarında on yıllık zaman aşımını beş yıla düşürtüyor. Böyle giderse de bir yıla düşürecek. Yani sermaye boş durmuyor. Gırtlağımıza basıyor. İşte o nedenle aklımızı başımıza almalıyız. Çünkü köprüden önceki son çıkıştayız.”

Herkes ama herkes bizden bir şey bekliyor.

“Burada bulunan sizler de, işyerlerinde umudunu bize bağlamış üyelerimiz de hatta toplumun farklı kesimindeki insanlar da, herkes ama herkes bizden bir şey bekliyor. Bu uyuyan devin uyanmasını istiyor. Bakın şunu da açık yüreklilikle söylememiz lazım. Kendimizi sürekli eleştiriyoruz. Eksikliklerimizi söylüyoruz ama arkadaşlar bu ülkede çiftçi örgütleri var, esnaf örgütleri var, işveren kuruluşları var. Daha birçok sivil toplum örgütü var. Hatta başka işçi konfederasyonları var. Bizim sesimiz hepsinden çok çıkıyor. En çok biz sorunlarımızı dillendiriyoruz. En çok biz itiraz ediyoruz. Bunu da göz ardı etmeyelim. Burada birçok arkadaşım söz etti. Ergün Başkanın geçen yıl asgari ücret belirlenmesi sürecinde sarı yelekliler benzetmesi nedeniyle başına gelmeyen kalmadı. Gazetesi, televizyonu, sendikası, siyasisi, herkes ama herkes üzerine geldi. Sosyal medyada yazılanları görenleriniz vardır. Vatanseverliği, insan severliği kuşku götürmeyen, haktan, haklıdan yana bir insanı neredeyse vatan haini ilan edeceklerdi. Düşünün işte, böylesine zor koşullarda, böylesine bir eksen kayması içinde ayakta durmaya çalışıyoruz. Ancak bazı arkadaşlarımız sorunlarımızla ilgili etkili bir müzakere yürütmemizi, çözüm getirmemizi istiyor. Haklılar. Hem de çok haklılar. Bizim, TÜRK-İŞ Yönetimine seçilen bu beş kişinin asli görevi budur. Sorunları çözmektir. İşçi sınıfının önünü açmaktır. Şunu lütfen unutmayın arkasında güçlü bir mücadele olmadan, müzakere falan olmaz, vallahi de olmaz, billahi de olmaz. Bunu bilin. Kimse sizi ciddiye almaz. Dinlemez. Mücadelesiz müzakere ancak ricacılıkla olur. Biz ricacı falan değiliz. Biz talep müessesesiyiz. Temsil ettiğimiz kitlenin hak ve özgürlükleri için talep ederiz. İsteriz. Yapan yapar. Yapmayan da, günü gelince bedelini öder. Seçim sandığı her şeyi çözer.”

“Kıdem tazminatımız bugüne kadar fona devredilemediyse, bu TÜRK-İŞ’in başarısıdır.”

“Sözünü etmek istediğim diğer bir kavram Farklılıkların zenginliğidir. Bakınız, TÜRK-İŞ’i TÜRK-İŞ yapan içindeki renklerdir. Sağcısıdır, solcusudur, milliyetçisidir. Alevi’sidir, Sünni’sidir, farklı etnik kimliklerdir. Bizi biz yapan bunların tümüdür, toplamıdır. Türkiye mozaiği neyse TÜRK-İŞ mozaiği de odur. TÜRK-İŞ bütün bunlarla vardır ve böyle var olacaktır. Bizim bu farklılıkları kabul ederek, birbirimize sarılarak, birlikte mücadele ederek, çözemeyeceğimiz sorunumuz yoktur. Bakınız bundan sonra ne olur, nasıl gelişir bilemem ama kıdem tazminatımız bugüne kadar fona devredilemediyse, bu TÜRK-İŞ’in başarısıdır. Bu konudaki tavrını ısrarla sürdürmeseydi. Her fırsatta tepkisini koymasaydı, o iş çoktan biterdi. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Tıpkı damlaların sürekliliği gibi TÜRK-İŞ sürekli damlayan damlalar gibi bu konuda ısrarcı oldu. Damlalar güçsüzdür ama sürekli damladığı için sonunda mermeri bile deler. Biz bu konuda iyi bir sınav verdik. Hepimiz bir olduk, birlik olduk. Kıdem tazminatı kırmızıçizgimizdir dedik, sonuç aldık. Peki, tehlike geçti mi? Bence geçmedi. Ama ben buradan bir kez daha söylüyorum. Kıdem tazminatı bizim kırmızıçizgimizdir. Aksi bir düzenlemeyi asla kabul etmeyeceğiz. TÜRK-İŞ olarak bu genel kurulda da kararı alacağız. Hepimiz de buna uyacağız. Sonuna kadar direneceğiz, direneceğiz. Mücadele edeceğiz. Sadece kıdem tazminatı mı? Bakın belki genç arkadaşlarım bilmezler. Bugün ülkede iş güvencesiyle ilgili bir yasa varsa artık işten atılan bir işçi mahkemeye gidip işe iade alabiliyorsa bu işin kahramanı da TÜRK-İŞ’tir. TÜRK-İŞ’in ısrarıdır. Bir de rahmetli Ecevit’in işçi sınıfına vefasıdır.”

“Herkesin umudu TÜRK-İŞ’te...”

“Biz işte bunları yapmalıyız. Yapamayacaksak, burada olmamızın hiçbir anlamı yok. İnsanlara boş yere umut vermenin bir gereği de yok. Ama bunu başarmalıyız. Ortak bir mücadele kültürünü hep birlikte geliştirmeliyiz. Temsil ettiğimiz insanlar bizden bunları bekliyor. Asgari ücretli yüzbinler, düşük ücrete mahkûm edilmiş milyonlar emeği ile geçinen herkesin, işçinin, memurun, emeklinin, işsizin, hatta küçük esnafın, küçük üreticinin de gözü, kulağı bizim üzerimizde, umudu bizde. Bakınız kamu sözleşmeleri döneminde bir eylem yapmadığımız konusunda eleştiri oldu. Ya arkadaşlar, Allah aşkına insaflı olun. O komisyonun başkanı bendim. Herkes şahittir, defalarca eyleme çıkalım, grev kararlarını alalım, üyelerimizin önüne sandığı koyalım, hükümeti zorlayalım diye komisyona ben teklif ettim. Siz kabul etmediniz, siz. İşçilerimiz grev istemiyor diye siz dediniz. % 7’yi bulursak imzalayalım dediniz. Bizde %8’i bulduk imzaladık. Şimdi biz mi suçlu olduk, biz mi? Arkadaşlar, bakın biz gerektiğinde özeleştiri yapmasını da biliriz. Vergi adaleti ile ilgili bir çıkış yaptık. Genel Başkanımız her fırsatta dile getirdi. Ama bu konuda hiç mütevazı olamayacağım bu konuyu ülke gündemine ben soktum. Bütün şube genel kurullarında, sendikalarımızın genel kurullarında, Televizyonlarda, gazetelerde her toplantıda dile getirdim. Sonuçta da meclise gelen bizi doğrudan ilgilendirmeyen yasayı da bahane ederek bir kampanya başlattık. İmza kampanyası yaptık. Ama arkasını getiremedik. İşte anlatmak istediğim budur. Aldık imzaları, gittik Meclis’e hoş geldiniz dediler, buyur ettiler. İmzaları alıp bizi gönderdiler. Yasa da sessiz, sedasız çıktı. İş bitti. Ancak biz o imzaları birlikte alıp 5 bin, 10 bin kişiyle meclise gitseydik. Vergi adaletini sağlayın yeter artık, bıçak kemiğe dayandı deseydik. Bugün 5 bin kişiyle geldik. Bizi dinlemezseniz yarın yüz bin kişiyle geliriz deseydik. emin olun böyle olmazdı. Ama bunu yapamadık.”

“Her şeyin bedelini biz mi ödeyeceğiz?”

“Vergi adaletsizliği konusunda içinde bulunduğumuz durumu dünkü konuşmasında Ergün Başkan anlattı. Ben de size kendi toplu sözleşmemle ilgili bir örnek vereyim. Bakın biz, 2017 yılında Yüzyılın sözleşmesini imzaladık. Ortalama ücrete ilk altı ay için %26 zam aldık. 2018’in üçüncü ayında enflasyondan gelen zam oranımız %8 civarındaydı. Fakat vergi dilimi 18 bin liraya kadar düştüğü için %20 vergi dilimine takıldık. Aldığımız zammın yüzde 5’i vergiye gitti. Bizim cebimize %3’ü girdi. Dokuzuncu ayda yine enflasyon nedeniyle %10,64 zam aldık. Bu kez de yüzde 27 vergi dilimine takıldık. Böylece aldığımızın %7’si vergiye gitti, %3’ü bize kaldı. Yani toplu sözleşmeyi imzaladıktan sonra 2018 yılında toplam yüzde 18 artış aldık. Bunun üçte ikisini devlet aldı. Üçte biri bize kaldı. Düşünebiliyor musunuz? 2007 yılında vergide ilk dilim, asgari ücretin 27 katıydı. Bugün yalnızca 9 katı, yani üçte biri… Yahu el insaf, bu ülkede vergiyi emekçiler mi verecek? Her şeyin bedelini biz mi ödeyeceğiz? Basından izlediniz, bir topçuyla bir popçu kavga etti. Mahkemede bu milyonlar kazanan popçuyla topçunun ne kadar vergi verdiğini hepimiz gördük. Onlar bile bizim kadar vergi vermiyor. İnsaf yahu,  arkadaşlarım, başka bir özeleştiri daha yapalım. Evet, TÜRK-İŞ olarak eksikliklerimiz var. Örneğin bizi ilgilendiren önemli konularda hem kendi sorunlarımızı hem de emeğin sorunlarını masaya yatırmalıyız. Ortak çözümler üretmek için uluslararası platformda ve ülkemizde çalıştaylar, toplantılar yapmalıyız. Yayınlar yapmalıyız. Akademik çevrelerle daha fazla ilişki kurmalıyız. Üyesi olduğumuz uluslararası üst kuruluşlarda daha etkin olmalıyız. Kabul ediyorum. Bunlar da eksiklerimizdir. Önümüzdeki dönemde bunları aşmak için ne gerekiyorsa yapacağız.”

“Emek Platformu TÜRK-İŞ’in öncülüğünde yeniden kurulmalıdır.”

Daha konuşacak çok şey var. Vergi adaletsizliği bunlardan yalnızca biri açıklanan enflasyonla sokağın enflasyonu var. Bize kaşıkla verilen artışlar ama işverene kepçeyle verilen teşvikler var. Asgari ücretle çalışanlar, emeklilikte yaşa takılanlar var. İşsizlik sigortası fonunun amacı dışında kullanılması, işverenle anlaşamadığımızda bizi bekleyen Yüksek Hakem sopası var. Var oğlu var. İşte biz bunlarla mücadele etmeliyiz. Biz gemisini kurtaran kaptan olamayız, bunlardan bize ne diyemeyiz, bu insanlara sırtımızı dönemeyiz. Buna benzer çok sorunumuz var. Bunları hep birlikte çözmemiz lazım. Bakınız, vergi adaletiyle ilgili olarak üç konfederasyon bir araya geldi. En son sekiz yıl önce bir araya gelmişti. Ardından asgari ücret komisyonu üyelerimiz Nazmi Bey’in başkanlığında Hak-İş’i ve DİSK’i ziyaret ettiler. Bence bu çok önemli bir gelişme. Çünkü hangi sendikada olursak olalım. Emekçilerin sorunları birdir, ortaktır. O halde mücadeleleri de bir ve ortak olmalıdır.  Ben bunun bir adım öteye taşınmasını talep ediyorum. Bence bu işe memurlar, emekliler, diğer sınıf örgütleri de katılmalıdır. Emek Platformu TÜRK-İŞ’in öncülüğünde yeniden kurulmalıdır. Bunun şartları bu ülkede bugün vardır. Artık kimse emeğin hakları için tek başına bir şey yapamaz. Mutlaka birlik olmalıyız. Aramızdaki görüş ayrılıklarını, siyasi ayrılıkları bir kenara bırakmalıyız. Önemli ve hayati konularda bir araya gelmeliyiz. Bakınız, benim sendikam Türk Metal, işkolumuzdaki diğer iki sendikayla yıllarca kavga etti, mücadele verdi, mahkemelere düşüldü. Ancak biz bugün üç sendika ortak protokolle bu kavgaya son verdik. Geçmişi bir kenara bıraktık. Ayrılıklarımızı, gayrılıklarımızı bir kenara bıraktık. Bir araya geldik. Çünkü şartlar bizi buna zorladı. Temsil ettiğimiz insanların hak ve özgürlükleri için bir araya gelmek gerekiyordu. Biz bunu başardık. TÜRK-İŞ olarak hepimiz bir araya gelmeliyiz ve bunu mutlaka başarmalıyız. Dediğim gibi, söylenecek çok şey var. Ancak ben daha fazla zamanınızı almak istemiyorum. Benden sonra TÜRK-İŞ Genel Başkanı sizlere hitap edecek.  Son olarak şunu söylemek istiyorum: biz sendikacıyız, umutsuz olamayız. Bizim işimiz umut etmekle başlar. Umut yoksa, hayat da yoktur. O nedenle ben umutluyum, sizlerin de umutlu olmanızı diliyorum. Eğer bu ülkeye barış gelecekse, kardeşlik gelecekse, adalet, özgürlük, demokrasi gelecekse, işçi sınıfının nasırlı elleriyle gelecek. Bunu herkes böyle bilsin.”

Alın terinin karşılığını almak, güvenceli çalışma koşulları ve yüzbinlerin dayanışma gücüne sahip olmak için siz de hemen Büyük Türk Metal Ailesine katılın!

Türk Metal'e Üye Ol
Türk Metal'e Üye Ol